Kör bir genç kadın olan Mia Farrow'un karakteri, bir at yarışı kazası sonrasında amcası Robin Bailey'nin görkemli konağına yerleşir. Bu huzurlu gibi görünen yaşam, kısa süre içinde gerilim dolu bir kâbusa dönüşür. Amcası, yengesi ve kuzeninin peş peşe öldürülmesiyle sarsılan Mia, kendisini tehlikenin tam ortasında bulur. Film, izleyiciyi baştan sona diken üstünde tutan bir gerilim sunuyor. Evin koridorlarında dolaşan tehditkâr bir psikopat, Mia'nın huzurunu altüst ederken, seyirciyi de sürekli bir merak içinde bırakıyor. Görme yetisini kaybetmiş olmasına rağmen, Mia'nın içgüdüleri ve cesareti, bu karanlık hikayede büyük rol oynuyor. Konağın içindeki daralan zaman ve artan tehlike, izleyiciyi koltuğuna çivilerken, gerilim dozu giderek artıyor. Film, sadece korku unsurlarıyla değil, aynı zamanda psikolojik derinlikleriyle de dikkat çekiyor. İzleyicilere, Mia'nın iç dünyasına ve yaşadığı korkunun derinliğine dair farklı bir perspektif sunuyor. Sinema dünyasında bu tür filmler, hem heyecan arayanlar için hem de karakter derinliği sevenler için etkileyici bir deneyim sunabilir. Bu yapım da izleyiciyi son ana kadar merakla tutmayı başarıyor.
Film hakkındaki düşüncelerinizi paylaşın